Eda Hükmü Ne Demek ?

Berhan

Global Mod
Global Mod
Eda Hükmü Ne Demek? Bir Hikâyenin İçinde Gizlenen Anlam

Selam sevgili forumdaşlar 🌿

Bugün size bir tanımın değil, bir duygunun hikâyesini anlatmak istiyorum. “Eda hükmü” dendiğinde çoğumuzun aklına hukuk, din ya da eski bir tabir gelir belki ama ben size onun insan kalbinde nasıl yankılandığını, iki farklı dünyanın nasıl aynı kelimede buluştuğunu anlatmak istiyorum.

Bu hikâyede hem stratejik düşünen bir adam, hem empatiyle sarmalayan bir kadın var. Ve her ikisi de, “eda”nın sadece bir hüküm değil, bazen bir teslimiyet, bazen de bir iyileşme olduğunu öğreniyorlar.

---

I. Bölüm: Sessiz Bir Hüküm

Ali, kırklı yaşlarının başında, hayatı matematik gibi yaşayan bir adamdı.

Her şeyin bir kuralı, bir zamanı, bir hesabı vardı.

Bir iş biter, diğeri başlardı. Duygular? Onlar da mantığın çizdiği sınırların dışına taşmamalıydı.

Karısı Zeynep ondan üç yaş küçüktü; duygularını yüzünde taşıyan, kalbini kolayca açan bir kadındı. Ali plan yaparken o dua ederdi; Ali hesap yaparken o hissederdi.

Evlilikleri de bu dengenin içinde sürüp gidiyordu.

Ta ki, o soğuk kış gününe kadar.

Bir kaza… Zeynep, bir sabah evden çıkarken dönüp, “Üşüme Ali, kahvaltını etmeden çıkma,” dedi.

Ve o, bir daha dönmedi.

Ali için o an zaman dondu.

Ev sessizdi. Zeynep’in kahve fincanı masada, penceredeki şalı yerinde duruyordu.

Ama Zeynep artık yoktu.

Ve işte tam burada devreye “eda hükmü” girdi.

---

II. Bölüm: Eda Hükmünün Anlamı

Eda hükmü, aslında dinî literatürde bir kadının kocası vefat ettikten sonra beklemesi gereken süredir.

Ama bu hikâyede, o sadece bir “bekleme” değil; bir kabullenme süreciydi.

Dört ay on gün…

Kimi için takvimde birkaç sayfa çevirmek, kimi için bir ömrün sessiz yasını tutmak.

Ali’nin dünyasında bu süre “bitmesi gereken bir dönem”di.

O, bu süreci bir kural gibi yaşadı.

Zeynep’in eşyalarını tek tek topladı, düzenledi, saydı.

Bir Excel tablosu açar gibi yasını düzenli yaşamak istiyordu.

Ama kalp, tablo gibi işlemiyordu.

Zeynep’in annesi Hatice Hanım ona, “Oğlum, eda hükmü sayıyla değil, hisle geçer,” dediğinde Ali başını eğdi.

Çünkü o zaman anladı ki bu bekleyiş sadece Zeynep için değil, kendisiyle barışmak içindi.

---

III. Bölüm: Kadının Bekleyişi, Erkeğin Arayışı

Zeynep’in ruhu gitmişti ama sesi hâlâ evin içinde yankılanıyordu.

Ali bazen onunla konuşur gibi oluyordu:

> “Zeynep, sen hep ‘sabır kalpte başlar’ derdin. Ben beklemeyi sadece zamana bağladım.”

Oysa Zeynep’in eda hükmü başka bir türdü.

Kadınlar bu dönemi sadece bir “zorunluluk” değil, duygularını onarma süreci olarak yaşardı.

O hüküm, “Artık gidenin ardından yavaşça ayağa kalk.” demekti.

Zeynep’in en yakın arkadaşı Elif, Ali’ye bir gün çay getirip şöyle dedi:

> “Sen bu zamanı hesapla değil, kalple ölç Ali. Eda hükmü, kadının yeniden doğduğu andır. Senin de doğman gerek.”

İlk kez o gün, Ali’nin gözlerinden yaşlar süzüldü.

O ana kadar kendine izin vermemişti.

Bir mühendis gibi acısını kontrol etmeye çalışmış, yasını bile planlamıştı.

Ama kalp, plan tutmaz.

---

IV. Bölüm: Hükmün Ardındaki Hikmet

Aylar geçti.

Eda süresi bittiğinde, Ali bir sabah Zeynep’in çiçeklerini sularken fark etti ki, artık ağlamıyordu.

Bir şey değişmişti.

Eda hükmü, bir sona değil, bir dengeye dönüşmüştü.

Bir dostu ona “Artık yeni bir sayfa açmayı düşünüyor musun?” diye sorduğunda, Ali sadece gülümsedi.

> “Yeni bir sayfa değil,” dedi, “aynı kitabın başka bir bölümü.”

Çünkü o an anlamıştı:

Eda hükmü sadece kadının bekleyişi değil, erkeklerin de içsel dönüşüm sürecidir.

Kadın duygusal derinliğiyle yeniden kabullenir, erkek stratejik planlarıyla yeniden kurar.

Ama her ikisi de sonunda aynı yere çıkar: hayata devam etmenin zarafetine.

---

V. Bölüm: Toplumsal Yansımalar

Bu hikâyede “eda hükmü”, sadece bir fıkıh terimi değil; toplumun kadına ve erkeğe biçtiği rollerin aynası gibiydi.

Kadınlar genellikle bu dönemde “sabır”la, “vakur bir sessizlikle” anılırken, erkekler “metanet”le sınanıyordu.

Ama gerçekte, her iki taraf da aynı duygusal çemberin içindeydi — sadece ifade biçimleri farklıydı.

Bir kadın, eda süresinde iç dünyasını onarırken çevresinden anlayış bekler.

Bir erkek, bu sürede dış dünyayı düzenlerken içindeki boşluğu bastırır.

İkisi de “bir şeyin eksik” olduğunu hisseder ama o şeyin adı çoğu zaman söylenmez: vedalaşamamak.

Forumdaşlar, sizce de öyle değil mi?

Birine, bir döneme, bir yaşanmışlığa veda etmek için ille de bir yasa gerekmez.

Ama belki de “eda hükmü” gibi dönemler, insana durmayı, düşünmeyi ve yeniden sevmeyi öğretir.

---

VI. Bölüm: Zeynep’in Mektubu

Ali, eşyaları arasında bir zarf buldu.

Üzerinde Zeynep’in el yazısı vardı:

> “Beni hatırlamak istiyorsan ağlama, bir çiçeğe su ver.

> Çünkü eda hükmü, sadece beklemek değil; yeniden yeşermektir.”

Ali o günü hiç unutmadı.

Artık eda hükmü, onun için bir süre değil, bir şükran haliydi.

Kayıp, artık yalnızlık değil; birlikte yaşanmış bir zamanın hatırasıydı.

---

VII. Bölüm: Forumda Kapanış ve Soru

Ben bu hikâyeyi paylaşmak istedim çünkü “eda hükmü” denince sadece bir yasa değil, bir insan hikâyesi geliyor aklıma.

Beklemenin, kabullenmenin, vedalaşmanın hikâyesi.

Belki siz de benzer bir süreç yaşadınız; bir kaybın ardından “yeniden başlamayı” öğrendiniz.

Peki sizce eda hükmü sadece bir kural mı, yoksa kalbin kendi iyileşme yasası mı?

Birini kaybettikten sonra insan gerçekten “eda” edebilir mi, yoksa o hüküm ömür boyu sürer mi?

Yorumlarınızı okumayı çok isterim.

Çünkü her yorum, bir başka kalbin iyileşme hikâyesi olabilir. 🌸